ZORLAYICI ANILAR DA VAR, UMUT VEREN ANILAR DA
İngilizcede “trigger” olarak tanımlanan anılar, geçmişte yaşadığımız olayları zihnimizde yeniden canlandırabilen güçlü tetikleyicilerdir. Örneğin, bir çocukluk şarkısını duyduğumuzda o günlerin masum neşesini yeniden yaşayabilirken, bir eski fotoğrafın soluk renkleri ya da bir tanıdık sokak kokusu, geçmişte unutmaya çalıştığımız bir tartışma ya da hüzünlü bir anıyı ansızın zihnimize getirebilir. Bu anılar, çoğu zaman bilinçaltımızın kuytu köşelerinde sessizce bekler ve günlük hayatımızda, belki bir kahve fincanının sıcaklığıyla ya da bir telefon konuşmasının tonuyla, beklenmedik bir anda su yüzüne çıkarak zihnimizi meşgul edebilir. Carl Jung’un dediği gibi, “Kendi içine bakmaya cesaret eden kişi, gerçek bilgelik yolunda ilerler,” bu da anıların zihinsel yolculuğumuzda bir ayna gibi işlev görebileceğini gösterir.
Zorlayıcı anılar, genellikle derin duygusal izlerle şekillenir. Mesela, bir yaz tatilinin anıları ailecek geçirilen keyifli anları hatırlatıp içimizi ısıtırken, aynı tatilde yaşanan bir yanlış anlaşılma ya da beklenmedik bir ayrılık, zihnimizde uzun süre silinmeyen bir gölge bırakabilir. Bu anılar, bazen gece uykularımızı bölebilir, bazen de gün içinde konsantrasyonumuzu dağıtarak işlerimizi aksatabilir. Biz psikologlar, bu anılarla yüzleşmenin ve onları anlamaya çalışmanın zihinsel sağlığımız üzerinde olumlu bir etki yaratabileceğini uzun yıllardır savunuyoruz. Örneğin, doğada yürüyüş yaparak zihnimizi sakinleştirmek, bir enstrüman çalarak duygularımızı ifade etmek ya da sevdiğimiz bir kitaba dalmak, bu anıların zihnimizdeki baskısını hafifletebilir. Ayrıca, bu anıları bir deftere dökmek ya da bir yakınımızla paylaşmak, içimizdeki karmaşayı düzenlememize yardımcı olabilir. Bizler, bu yöntemleri önerirken sadece pratik çözümler sunmuyor, aynı zamanda bireyin kendi hikayelerindeki anlamı keşfetmelerine rehberlik ediyoruz.
Bu anılarla başa çıkmak için kendimizi suçlamak yerine, onları birer öğrenme fırsatı olarak görmeyi tercih edebiliriz. Bir ruh sağlığı uzmanı ile yolculuğa çıkmak, zihnimizin karmaşık yollarında bize rehberlik edebilir ve bu anıların neden bu kadar güçlü olduğunu anlamamızı sağlayabilir. Ayrıca, zor bir günün ardından sevdiğimiz bir aktiviteye yönelmek—örneğin bir arkadaşla çay içmek, bahçe işleriyle uğraşmak ya da bir bulmaca çözmek—ruhumuzu dinginleştirip bize yeni bir bakış açısı kazandırabilir. Bu anıların hayatımızda bir ağırlık gibi durmasını istemiyorsak, onları birer deneyim ya da büyüme fırsatı olarak yeniden çerçevelemeyi deneyebiliriz. Herkesin hayatında bu tür anılarla karşılaşması kaçınılmazdır; önemli olan, bu anıları bir yük gibi taşımak yerine, onlardan güç alarak kendimizi yeniden inşa etmektir. Biz psikologlar, bu anılarla yüzleşmenin ve onlara anlam yüklemiş olmamızın, bireylerin ruhsal yolculuklarında önemli bir adım olduğunu düşünüyoruz. Carl Rogers’ın “Başkalarına iyilik yapmanın en güzel yolu, onlara kendilerini değerli hissettirmektir” sözü, bu süreçte kendimize de aynı değeri vermenin önemini ortaya koyar. Ancak, herkese değer verirken kendini yoksaymak, uzun vadede tükenmişlik hissine yol açabilir; bu durum, özsaygının azalmasına ve ruhsal dengenin bozulmasına neden olabilir. Bu yüzden, kendi ihtiyaçlarımıza zaman ayırmak, hem kendimize hem de çevremize daha sağlıklı bir katkı sunmamızı sağlayacaktır. Doğada yürüyüş yaparak zihnimizi sakinleştirmek ve bireyin kendi hikayelerindeki anlamı keşfetmelerine rehberlik etmek, bu süreçte bize destek olan önemli adımlardır.
